KALP VE SİYAH

Paylaşarak Destek Olun

Binler ile tarif etmenin çaresiz hissettiren anlamsızlığında; bir diyerek belirsizliğe düşürüp, ardından çoğul eki ile mahcubiyetimizi bildirdiğimiz bir Hakikattir ZAMAN.

“Bir zamanlar” sözü ile haksızlık etmeyeceğimiz lakin ifade edebilme mecburiyetinde hakkını teslim etmeye çalışabileceğimiz, derin, karmaşık, dehşetli, değişken hızlı ve kadim olan Hakikati; dilimizin defterinde, “müstesna” olarak zikretmek isteriz.

Hasseten bu hususta aşk etmeyi arzuluyor isek de; mevzumuz başka olduğundan, burada duraklayıp maksadımıza yürüyoruz.

Müstesnanın bir zerresinde; mühim saydığımız çokça işin aracısı olacak kul yapımı bir işin ilklerden bir perdesinde; kalbin rengine, yani kalbe yakışık olan renge ihtiyaç ettik.

Bu ihtiyacın idrakı aşamasında, işin ehli kardeşimiz; geçici surette ve edebiyatın karamsar intibasının şehvetinde, siyah rengini tercih etmiş idi.

Tercihi, müşahade eder olduk.

Kalbimize sorduk.
Zan ile burkulup, hâl ile doğrulduk.

Nefsimize önce kızıp, sonra gönlünü aldık.
Kalbimize tebessüm edip, ardından somurttuk.

Ruhumuza dönmeden daha, o baktı bize.
Bin hüzün ile bir hamlede dürdü bizi.

Sessiz ve geniş bir dere yatağının, en büyük kayasının en küçük oyuğuna kaçtık.

Kabul eder gibi olup, sankilerin gibisinde yürüdük.

Bir ezan, bir selâ ve bir kabir.

Hüzün ile kaplı olması;
makul, muteber, kaçınılmaz ve hayırlı olan bir hayat.

Aydınlığa hasret bir bekleyiş ve bu bekleyişin ıstırabında debelenen ruh.

Ruhun gönlüne, durmadan dünyayı hatırlatan bir kalp.

Hüznün;
hüsran ile nakış etmeye alışkın,
hicran ile yanmaya yetişkin,
ve buhran ile solmaya erişkin olan
insan ile buluşması.

Tahayyülün aydınlığında,
eldeki ne olabilir karanlıktan başka?

İnsanoğlu neye yaramıştır,
kalbi karartmaktan başka?

Ruha cennet,
Bedene toprak,
Kalbe ise siyah yakışır…

Paylaşarak Destek Olun

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir