NASİHATLAR (1)

Paylaşarak Destek Olun

Her hal ile muteber olsun insanlık.
Hem kendine hem de başkasına zulmetmesin.
İşin muhatabı kim olursa olsun, zulmedilmesine izin vermesin.
Kendi hallerinde ve yetki verdiklerinin hallerinde; feraset ve basiret beraber olsun.
Makul insan olmaya değil, makul insan kalmaya gayret etsin.
Gülistan olsun her lahza.
Merhamet koksun her bahçe.
Ne bizim ne de bir başkasının nasihatına hacet kalmasın.

Dileğimiz budur. Lakin mevcudiyet ve istikamet; hayırlı değil, şerlidir. Bu sebepten; beyan etmek ve beyan edilenlere de dikkat etmek, mecburiyettir. Mecburiyete sebep olan ahvalin garabeti karşısında, azamet ve sükunet ile hiddet etmek gerektir. Niyetimiz, gayretimiz ve nasibimiz daim olsun; sözümüz hayr olsun…

Açık durması caiz değildi, başıma kep oldun azizim.
İlmin gönlümde muhkim değildi, başıma dert oldun azizim.

Ne dediğin gibi kondurabilirim başıma,
Ne de evirip çevirip razı edebilirim kendimi.
Gafletin ile gafletim ardışık olup gaflet eyler, dikiş tutmaz nizamımız.

Kerem et, sille eyle kendini.
Huzur et, azat eyle benliğini.

Bin basiret ile bürün, bin feraset ile dürül.
Yaklaş, saklı samimiyetine.

Derdest eyle kibrini,   
Daim ile kavi eyle merhametini.

Kahrın, lütfuna tebessüm ettirsin.
Salim eyle gül bahçeni...

Mevzu Hukuk olduğunda; işin içinde ve fehminde olup işin hakikatine nefsinden ari surette dokunabilen kişilerin cesaret edip ses vermesi, Devletin ise bu sese karşılık akıl edip el vermesi lazımdır. Fehmine varabildiğimiz her hacet; illiyet, izah ve haykırış ile satırlara nakşedilmeli ve ilan edilmelidir. Bu, şuur sahibi her birey için farz hükmündedir.

İnsanlığın ahvali; hazin, bedbaht, zalim, rezil, edepsiz, doyumsuz, bencil, şuursuz ve nizamsız bir seyirdedir. Yaşımızdan ve tecrübemizden gelen cür’et ile başlamamız; yüzlercesinin arasından ve şimdilik, bir kısım genel ve bir kısım özel kaidelere dair Devletimize nasihatlar sunmamız gerektir.

Bu haktır ve hakkımızdır…

( Aşağıda yer alan her başlık; birer hususi yazının konusu olup, ayrıca ve etraflıca izah edilmelidir.)

1- Devletin Adalet gayesi, varlık gayesinden evvel olmalıdır. 
(Adalet kavramına dair düşüncemiz farklıdır. Burada zikredilen, bilinebilen ve uygulanabilen anlamda Adalettir.)

2- Devletin gayesi mutlak adalet değil, daha adil olmak olmalıdır.
(Aksi düşünce; kesin bir başarısızlık ile netice bulacağından, toplumun adalet duygusalına ve Devletin Adalet kurgusalına zarar verecektir.)

3- Devlet; mevzu adalet olduğunda; cesur, pervasız ve kaygısız olmalıdır.

4- Devlet; mevzu adalet olduğunda, ihlaslı (samimi) olmalıdır. Koşullar ne olursa olsun; yaptığı işin hayrında da şerrinde de; Hukuk ahlakı, kesin ve keskin olmalıdır.

5- Mevcut  olanlardan veya yeni; Devletin, mutlak bir şeriatı olmalıdır.
(Şeriatı -takip edilen yol- olmayan Devlet; mahrum, başıboş, savrulabilen, istikametsiz ve gayesiz kalır. Kendi şeriatı olmayan bağımsız bir Devlet düzeni; zulüm eden bir politikada olmaması halinde, tükenmeye ve tüketilmeye, müsait ve mahkumdur. Bağımlı bir Devlet düzeninin ise kendi şeriatına ihtiyacı yoktur. Zira esirdir. Velhasıl; şeriatı olmayan ve yaşayabilen bir Devlet, ya zalim olacaktır yada esirdir.)

6- İnsanlığın bütününü esir almış olan ve yüzyıllardır sorgusuz uygulanan ilke isimli dikteler makamından edeple indirilmeli, Hukukun genel ve temel kaideleri istişare ve ittifak ile yeniden belirlenmeli ve bunlar “Asli kaide” olarak neşredilmelidir.
(Bu belirleme, siyasetten keskin surette ari olmalı ve siyasetçiler eli ile yapılmamalıdır. Akil insanlar değil, makul insanlar elinde; Devletin denetim ve tasdiki ile yapılmalıdır.)

7- Belli aralıklarda, zaman ve zaruret çemberine riayeten; ihdas edilme şekli ne olursa olsun; istisnasız tüm mevzuat, temelde ve özelde, kellesini almaya heves ile elden geçirilmelidir.
(Bu, genel bir kaide olmalıdır. Vaziyet iyi de olsa kötü de olsa düzenli olarak icra edilmelidir.)

8- Dönemsel şartlar baskısında, haller icabı ve dönemin insafı ile Hukuk sistemine dahil olmuş mevzuat hükümlerinin istisnasız tümü, ivedilikle kaldırılmalıdır. İhtiyaç üzere lüzum eden hükümler, evvel ruhtan bağımsız olarak yeniden ele alınmalıdır. Genel değişimin zaman yönünden külfeti sebebiyle; asli kaidelerin tespitinin ardından, ilk olarak buradan başlanmalıdır.
(Darbe yapmak suretiyle Anayasa ve kanun ihdas eden, niyeti ve basireti muamma olan bir grubun kelamı üzere; milyonlarca insanın Hukukunun tespit, tayin ve takdir edilmesi ve bunun sürdürülmesi; toplumu ve Devleti bedbaht kılacaktır.)

9- Devşirme ve kopyalama mevzuatlara, kesin surette tevessül edilmemelidir.
(Mevcutlar; evleviyetle kaldırılmalıdır. Kesinlikle elden geçirilmemeli, çürük tahtaya çivi çakılmamalı, kaldırılan mevcutların Hukuk ile lüzumu dairesinde yeniden ve baştan yazılmalıdır.)

10- Mevzuat ihdas eden taife yani kanun koyucu; akıl sahibi olan makul insanların, hususen ve salt bu sebeple bir araya getirilmesi ile oluşturulmalıdır.
(Siyaset ehli, yasa koyucu olarak görev almamalıdır. Zira ehl-i siyaset bireyler; ekseriyetle, akıldan evvel ve akıldan ziyade kudret sahibidir. Olan aklı ise Hukuk aklı ve kalbin aklı değil, siyaset aklıdır.)

11- Zamana dair olgular ve kaygılar üzerine Hukuk inşasına teşebbüs edilmemelidir.
(Herhangi bir dönemin herhangi bir meselesine ehemmiyet yüklemek; günü kurtarmak, susturmak, aleyhtarlığı sonlandırmak, şirin görünmek, yaranmak, siyasetin veya Devletin bekasından korkmaktan kurtulmak gibi sebeplerle kanun ihdas etmek; Hukuka ihanettir.)

12- Tüm mevzuat hükümleri, ayrıntılı ve açık bir şekilde ayrıca gerekçelendirilmelidir.

13- Kanunların lafzı; niyete uygun, anlaşılır, lüzumu halinde uzun ve çok ayrıntılı olmalıdır.
(Kanun lafzının kısa ve öz olması gerektiğini kural haline getirmek, akıl ile illiyetli bir iş değildir. Evet; diktiğiniz ayakkabının nasıl bir ayağın insafında ve hangi şartlarda yürüyeceğini teferruatıyla bilemezsiniz ve bunu öngörerek her öngörü için bir dikiş atamazsınız. Lakin unutmamak lazımdır; bir deri parçasını bir yumak ip ile sarmalayarak, ayakkabı diye elimize tutuşturamazsınız da. O deriden ayakkabı olmayacağı gibi; olsa dahi ayakta durmaz, dursa dahi dayanmaz, dayansa dahi rahat vermez. Zira ayakkabının, bir oluşum fıtratı vardır. O fıtrata uygun olmadan sunamazsınız.)

14- Mevzuat ihdasında temel kıstas; işin Hakikatine muhalif olmamak şartıyla, toplumun ruhu, istekleri, beklentileri ve alışkanlıkları olmalıdır.

15- Ulusal veya Uluslararası herhangi bir olguya yaranmak için mevzuat ihdası veya değişikliği kesinlikle yapılmamalıdır.
(Bu, Hukuk şeriatında küfürdür. Avrupa birliği isimli insanlık düşmanı sahte nizamlar topluluğunun mevzuatına uygunluk üzere kanun yapma ve bunu topluma dayatma fiili, Adalet olgusuna karşı bir isyan girişimidir.)

16- Rutin mevzuat ihdası gerekleri; bürokrasi hantallığında ve hastalığında olmamalı, derhal ve etkili surette yerine getirilmelidir. 

17- Yargı; tarafsız değil, Hakkın icrası noktasında mutlak taraflı olmalıdır.

18- Memleketin her metrekaresinde; Adaletin tesisine dair uygulamalar, aynı hassasiyet ile görülmelidir.

19- Bir kesimin Hakkı dairesinde, haksızlığa uğruyor olmasının veya haksızlığa uğraması ihtimalinin bertarafı dairesinde, korunması ihtiyacı dairesinde; başka bir kesimin hakları bertaraf edilmemeli ve gasp edilmemelidir.
(Yakın tarihimizde ve halen; bu yönde fikirler mevzuatımıza dahil olmaktadır. Neticeleri hazindir ve daha hazin olacaktır.) (Misal olarak, kadın mevzuu)

20- Hukuk; mevzuatta ve münhasıran uygulamada, herhangi bir algıdan tesir almamalıdır.
(Algı, zanlar yumağı içerisinde dolanmayı ifade eder. Bu dolanmanın sonu, boğulmadır. Bu necis illet; sadece milletin ve devletin değil, insanlığın düşmanıdır.)

21- Yargı faaliyeti, meslek grubu kavramından uzaklaştırılmalıdır..
(Zira Hukuk ehli olmak bir meslek değildir. Meslek olarak nitelendirmek, işin uhreviyatına ve samimiyetine karşı bir aşağılamadır. Ayrıca uygulayıcıların işi meslek olarak görmesi, işin sanatına zarar verecektir ve ziyadesiyle sakıncalıdır. Meslek olarak gören “işçi”, görev olarak gören ise “zanaatkar” hükmündedir.)

22- Yargı faaliyetlerini yürütecek olan organlar; (Yargıç, Savcı ve Avukat) rüştünü ispatlamış basiretli bireyler arasından, sınavsız ve teklif suretiyle belirlenmeli; toplumun da teveccühü ve istemi dikkate alınmak sureti ile göreve alınmalıdır.

23- Yargı faaliyetine kabul için (Yargıç ve Savcı) üst had yaş sınırı konulmamalıdır.
(Akli melekelerinin selamette olması kafidir. Tecrübeden istifa etmek elzemdir.)

24- 35 yaşını tamam etmemiş olan, yargı faaliyetine dahil olamamalıdır.
(Yargıç, Savcı ve Avukat)

25- Hukuk eğitimi, tek çatı altında verilmelidir.
(Hukuk üniversitesi kurulmalı ve mevcut fakülteler kapatılmalıdır. Öğrenci alımları, kapasite belirlemeye dair ön sınav haricinde, yazılı sınav ile sağlanmamalıdır. Zira kişinin basireti, yazılı sınav ile belirlenemez. Münhasıran, aşamalı ve zorlu bir tespit sistemi belirlenmelidir.)

26- Hukuk fakültelerinde (şimdilik) ve devamı aşamalarda; mantık ve illiyet eğitimi verilmelidir.

27- Hukuk ilmi ile meşgul olan akademisyenlerin tümünün ünvanları askıya alınmalı ve istisnasız hepsi kapsamlı bir kabul sürecine tabi tutulmalıdır. Akademisyen alımları, şekli unsurlardan çıkartılmalı ve yeniden düzenlenmelidir.

28- Hukuk ehli olan her birey; belli aralıklar ile mantık, illiyet, basiret, hitabet, kompozisyon, hüküm, mevzuat, duygu kontrolü ve kibir eğitiminden geçmelidir.

29- Anaokuldan başlamak üzere, tüm bireylere Hukuk eğitimi verilmelidir. Bu eğitim; öğretmenler tarafından değil, Hukuk ehli tarafından verilmelidir.
(Her ne kadar mutlak lüzumlu görmesek de; işin tekniğine uygunluk, yanılıyor olma ihtimalimiz ve kaygıların bertarafı için; eğitim verecek olan Hukuk ehline pedogojik eğitim verilebilir.)

30- Usul, esası bertaraf edecek kudrette ve öncelikte olmamalıdır.
(Halihazırda; hukuk sistemimizde, esas usule boğdurulmaktadır. Bu durum, sakıncalı değil, gayet tehlikelidir.)

31- Mahkeme kararlarının, gerçek anlamda gerekçesiz veya kifayetsiz gerekçede olması, belli raddede görevden alma sebebi olmalı ve belli hallerde suç unsuru sayılmalıdır.

32- Yargıçlar; karar ve gerekçelerinden sebeple, devletin yanında şahsen de sorumlu tutulmalıdır.

33- Yargılama faaliyetlerinin denetimi, şekle değil esasa dair olmalıdır. Not sistemi, kaldırılmalıdır.

34- Vicdani kanaat kavramı, lalettayin kavramından uzaklaştırılmalı ve yeniden tanımlanmalıdır. Bununla birlikte; Yargıç, vicdani kanaatinde tam bir serbestiye sahip olmalıdır. Yargıç, faaliyeti esnasında daraltılmamalı, faaliyetin sonunda hata etmemek için kendiliğinden daralmalıdır.

35- Yargılama felsefesi, üst mahkemeye bağlılık sendromuna mahkum edilmemelidir. İçtihatlar, uygulanır değil uygulanabilir olmalı ve karar merciine varlık Hakkı verilmelidir.
(İçtihatlara iman edilmemelidir, itibar edilmelidir.)

36- İçtihadı birleştirme kararlarının ve akışta aynı muameleyi gören içtihatların; “kanun gibi” hükmü, algısı ve alışkanlığı kaldırılmalıdır.

37- Esasta, usulde ve uygulamada; şekilcilik yasak edilmeli, esnek bir akış ve gerçek bir Hakkaniyet esas alınmalıdır.

38- Kolluk kuvvetlerinde, Hukuk eğitimi almış uzmanlar istihdam edilmeli ve kolluk kuvvetlerine daimi hukuk eğitimi verilmelidir. Hasseten Emniyet müdürleri ve Jandarma komutanları, kendi kariyerlerine ilaveten veya münhasıran Hukuk ehli olmalıdır.

39- Adli kolluk, fiilen ayrı edilmeli ve uzman kişilerden oluşturulmalıdır.

40- Herhangi bir mevzuda; yuvarlama öngören bir mevzuat hükmü ile yetinilmemeli ve vatandaş, muhatabının insafına bırakılmamalıdır. Açık, anlaşılır ve belirlenebilir olgular oluşturarak sorun doğurmayacak bir çözüm yoluna gidilmelidir.
(Misal olarak, kira mevzuu)

41- İşin esasına ve mantığına faidesi bulunmayan şekli unsurlar, hasseten süre uygulamaları; usul hukukundan ivedilikle ihraç edilmelidir.
(Kabı doldurmanın haklı maksadının yanında kap delinmişse; deliği kapatmaya ehil olamıyorsanız, kabı doldurmaya yorduklarınıza zulüm etmiş olursunuz. Bu ve diğer sebeplerle kaldırılmalıdır.)

42- Yargı fıtratı ve felsefesi etraflıca ele alınmalı ve esaslar belirlenmelidir. Bu esaslara aykırı yaşam fıtratında ve felsefesinde olan yargı mensupları (Yargıç, Savcı, Avukat) derhal görevden el çektirilmelidir. 

43- Hukuk ehli liyakatine engel eylemlere taraf olan yargı mensupları (Yargıç, Savcı, Avukat), derhal görevden alınmalıdırlar.

44- Kendi görevini aşan mahiyette ve adalet hilafına; Baroların menfi eylemlere girişmeleri halinde; ilgililerin, ilgili birimdeki görevlerine derhal son verilmelidir.
(Yargının yaralarını kızgın bıçak ile dağlamak suretiyle tedavi etme misyonu olan muhalif felsefesindeki baroların, bu bıçağı yargının gözüne veya kalbine saplaması, Hukuku öldürmesi veya ölü gibi bırakması demektir. Baroların Hukuktan uzaklaşması ve odak noktasının Hukuk olmaması, Hukukun ortadan kalkması sürecinin en büyük müsebbibi olacaktır. )

45- Siyaset ile hemhal olan Yargıç ve Savcıların görevlerine, derhal son verilmelidir.
(Bu düşüncenin, hassas bir çizgisi vardır. İzah ile anlaşılır olabilecektir.)

46- Zamanaşımı kavramı, kesin surette kaldırılmalıdır. 
(Kavramın varlığına sebep olan menfaat, kaybına sebep olunan menfaatlerden üstün değildir)

47- Yalan ve fitne, suç olarak mevzuata dahil edilmelidir.

48- İhsası rey yasağı, derhal kaldırılmalıdır.

49- İhkakı hak kavramı, yeniden tanımlanmalıdır. 

50- Yargılamaların uzun sürmemesi için, münhasıran bir sistem kurulmalıdır.

51- Yargıçların kullandığı sistem, istisnalar hariç tüm kamu kurumlarının sistemleri ile entegre edilmeli, gecikme veya yanlış bilgilendirme veya eksik bilgilendirme ihtimalleri bertaraf edilmelidir.

52- Usülden mülhem; adli işler ve işleyiş ile adli işlerle bağlantılı idari işler ve işleyiş zorlaştırılmamalıdır. Zorluklara virüs muamelesi yapılmalı ve esasa zarar vermeyen her surette kolaylaştırılmalıdır.

53- Her türlü yargılama faaliyeti ücretsiz olmalı ve haksız çıkan taraftan sadece masraf kalemlerinin tahsili yoluna gidilmelidir. Haksız çıkan taraf adli yardımı hak ediyor ise tahsil edilmemelidir. Bu noktada devreye girecek olan adli yardım müessesesinde, kabul esas ret ise istisna olmalıdır.
(Harç kavramı, yargılama mantığından def edilmelidir. Yargı faaliyeti, Devletin kaynak aracı olmamalıdır.)

54- Yargılamanın her safahatında; Avukat, Yargıç ve Savcı tartışabilmelidir. Ara kararlar, gerçek bir gerekçe ile gerekçelendirilmelidir.

55- Yargıç, yargılamaya değil hükme hakim olmalıdır sadece.

56- Vicdani kanaat ve hukuk bilgisi kavramları Yargıçların olası kibrinden kurtarılmalı ve yoğun surette dosyalara hukuki görüşler dahil edilmelidir.
(“Akıl, akılda üstündür” sözüne binaen; hem daha sağlıklı neticeler alınabilecek hem de yargıçların iş yükü hafifleyecek ve yargılamalar daha kısa sürede tamama erebilecektir.)

57- Salt akıl sahibi olmak ile çözülebilecek mevzular, artık bilirkişiye tevdi edilmemelidir. 

58- Avukatlar; Yargıç gibi değil, Yargıç kadar; bilgi ve belge temin edebilme salahiyetine sahip olmalıdır.

59- Tüm duruşmalar ve ifade alımları, ses kaydı alınmak suretiyle yapılmalıdır.

60- Tüm duruşmaların; tüm ilgililer yönünden, uzaktan ve görüntülü olarak yapılabilirliği ivedilikle temin edilmelidir.

61- Mazeret kavramı, bir gerekçe ile dayanak edilme zorunluluğundan kurtarılmalıdır.
(Mazeret kavramı ve kavramın uygulaması; varlık sebebi ve neticeleri itibariyle hatalıdır. Yeni bir kavrama yerini bırakmalıdır.)

62- Kişi, nasıl istiyor ise öyle yemin ettirilmelidir ve yalan tanıklığın cezası can yakan düzeyde olmalıdır.

63- Konusu para olan bir mevzuda; kişinin isteği üzere, zararın giderilmesi noktasında, faiz haricinde başka bir alternatifi talep hakkı vatandaşa verilmelidir.

64- İnfaz hükümleri karmaşadan kurtarılmalı, karar ile birlikte şahsın yatarı belirgin olmalı ve af kokan infaz indirimleri kanun ile imkansız kılınmalıdır.

65- Yargı kararlarının, Hukuka rağmen Devlet kurumları lehine varlık kazanması kesin surette yasaklanmalıdır.

66- “Karşı vekalet” müessesesi, ortadan kaldırılmalıdır.

67- İdare ve Vergi Mahkemeleri kapatılmalı, yerel Mahkeme olarak uzmanlık Mahkemeleri oluşturulmalıdır.

68- İdam cezası, kesin surette ihdas edilmelidir.

69- Sözleşme serbestisi adlı altında insanlığı kapitalist düzene boğduran düzenlemeler derhal kaldırılmalı ve somut olaya göre makul olan olgu Yargıç vasıtası ile uygulanmalıdır.

70- Hukuk yargılamasında mevzubahis olan talep ile bağlılık unsuru, mevcut hali ile devam etmemeli ve derhal kaldırılmalıdır.

71- Kişinin veya kişilerin maneviyatına yani inançlarına hakaret etmek; ilave bir unsur veya tesire lüzum olmaksızın, doğrudan suç sayılmalıdır.

72- Niteliği ve etkinliği tesis edilemeyen Tüketici Hakem Heyetleri; Mahkeme ciddiyetinde ve felsefesinde yeniden düzenlenmeli, aksi halde derhal kaldırılmalıdır.

Mevzu; yukarıda zikredilen 72 maddeden ibaret değildir. Mevzu; bilmediğimiz bir tarihe kadar her günümüz yazmak ile geçse dahi yine de izahın sonuna varılamayacak kadar derin, çok ve zordur. Bir vakit sonra, bir kısım nasihat daha sunmak ister arzumuz. Bir yandan da, yukarıda yer alan her maddeye karşılık ayrı ayrı izah sunmak.

Yukarıda kaleme vakfetmeye çalışmış olduğumuz nasihatların her biri, tez konusu olabilecek ayrıntıyı ve vahameti ve ehemmiyeti barındırmaktadır. Hukuk ehli olan her birey; her satırın altını, aynı minvalde veya muhalif surette, zihninde doldurabilmektedir zaten.

Ömrümüz kifayet eder ise şayet, izah etmekten âciz olmamayı dileriz…

Hürmetle…

Talip HALLAÇ
Ehl-i Hukuk

Paylaşarak Destek Olun

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir