Kefenin de cebi vardır

Paylaşarak Destek Olun

Hususi vasıta ile seyahat edince insan; mesuliyetin ve keyfiyetin rüzgarında, temaşa edemiyor etrafı. Uçak ile dolanınca âlemi; görüş alanı artıyor lakin her mekândan ırak oluyor insan. Maksada ermenin elverişli yolu; bir numaralı tekli koltukta oturulması koşulunda, otobüs ile seyrüsefer etmektir.

Dereler, tepeler, çayırlar ve çimenler. Maşallah!

Ne güzelsin ey toprak. Gök kubbe sana sarılmış, sen ise ona karılmışsın. Sen ona kurursun, o sana ıslanır. Ne güzel bir dostsun ey gökyüzü. Ne mübareksin ey toprak…

Üst üste kafasına vurmayıncaya kadar anlayamayan insanoğlu; kısa mesafe gidince, hâlden anlayamadığı gibi haberdar da olamıyor. Uzun mesafe gitmek lazımdır. Mesela; Eskişehir’den Patnos’a kadar.

Bütünün yanında dirhem kalan bu mesafede; gözün erişebildiği kadar toprağın sadece yüzüne dokunmaya, atalarımız da dahil tüm insanların karışları toplamı yeter midir acaba?

Kimindir bu kadar mülk?
Kim eker, kim biçer?
Kim konar, kim göçer?

Sahi, evvelde kimlerin mülkündeydi acep?

Kaç nakit ile kaç vakit satın alındığı tahmin bile edilemez. Mülkünü daim kılmak için, kimler kimlere zulmetti bilemeyiz. Düzlükler hesabına kırılan kalpler, yamaçlar hatırına söylenen yalanlardan daha fazla olabilir mi? Mülk uğruna dökülen kanlar sahiplerine geri dönüp can verseydi, bize ne söylemek isterlerdi acaba?

Mühürlü bir kağıt parçasına doldurulmuş bu toprakların kıymetini ölçen bir cihaz var mıdır? Varsa bile, birkaç kâğıt parçasından öteye geçebilir mi ederi?

Güneş, mesafeli bakıyor sana; neden kararırsın bu kadar?
Gökten nehirler akıyor bedenine; neden kirlisindir bu kadar?

Karanlık gönlümü dahi kararttın ey toprak.
Neler ettin insanlara, insanlar sana neler?

De haydi gidelim tarlamızın başına. Miras silsilesini yazdırdığımız kağıdı çıkartalım heybemizden. İhtiyar heyetini de hazır edelim. Kağıdın yetişmediğine yetişen duyumlar ile duyursunlar evvel malikleri. Tapu kayıtlarına da bakalım. Kimler almış kimlerden, metre işi alın terini.

Sahi; beyanlar hanesinde yazar mı, gasp edilenlerin hakkı?

Bir bak hele!
Fotoğrafı yarılayan parmak izlerinin sahipleri nerededir?
Gidince, kendi ile götürmüş müdür?
Sahip olmak için verdiği zarar, sahip olunca edindiği kârdan az mıdır?
Kârı bitmiştir ölüm ile birlikte. Zararı da bitmiş midir acep?

Kefenini sarıp götüremediği toprağın, kefenine sarılması ne gariptir.

Sahi; kefenin cebi var mıdır?

Vardır azizim…

Bir karanlığın içinde sabır ederek geliriz şu âleme. Rüzgarsız bir huzur, sonra huzursuz bir nefes. Ağlayarak başlar hayat. Küçülerek devam eder, biz büyüdükçe. Sırtımızda bir çuval ile yürürüz, uzun zannına düşürdüğümüz bu yolda. Her lahzadan, bir ömür atarız içine. Batığımız olur kötülüklerin şerrinde, azığımız olur iyiliklerin şenliğinde. Her halükarda, gün geçtikçe zor olur taşıması. Yaşlandıkça belimiz niye bükülür sanırsın kardeşim?

Ruhumuz dirilir, cesedimiz dinince. Güneş ilk defa doğmuş gibi, farkına varılır her şeyin. Sırtımızdaki çuvalı, emanet ederiz bedenimize. Bedenden büyük, çuvaldan küçük bir kefen ile kundaklanırız.

Görünmez sükûnetinin nasibiyle nasiplenir, emektar çuval. Ölmez bir sabır ile bekler. Ömürler kıpraşır içinde. Döktürmez bir düğüm ile kapanmıştır kapısı.

Çürüyen bedendeki çürümeyen kemik parçası gibi; çürüyen kefendeki çürümeyen parçadır bu çuval. Hem ruhundur, hem bedenindir. Bedene sarılmış, ruha yatışmış emanetçiliğinde; yediemindir kefen. Öyle olmasaydı; çürüyecek olan beyaz bir bez parçasının sırrı ne olabilirdi?

Kefenin emin kişi seçilmiş olması; kaç tane olduğunu bilmediğimiz hikmetlerden hangisinin, idrake müsait bir cilvesiydi? Cümle âlemin yalnız bıraktığına en zor zamanında dost olup sarılan beyaz asaletin merhameti, yediemin olmaya layık eylemez miydi onu?

Taşıyıcı; türlü vasıtalar ile taşır emanetini.
Elinde, cebinde, bağrında, zihninde, sırtında veya sırrında. Emanetin maneviyatında ve taşımanın fiiliyatında; hepsi aynı hükümdedir.

Beden ile kefen arasında; bedenin sırtında, kefenin bağrında, derin bir külfette ve emin bir surette, her lahzadan bir ömür taşıyan yorgun çuvalın delinmeyen dirayetinde; hayrın ve şerrin her zerresi, ettiklerimizin ve etmediklerimizin her güllesi, verdiklerimizin ve vermediklerimizin her kütlesi, bildiklerimizin ve bildirmediklerimizin her cümlesi, sustuklarımızın ve susturmadıklarımızın her sesi; hepsi mevcuttur.

Salim olan o çuval, kefenin gönlüne iliklenmiştir. Ayan olacağı ve hesap sunacağı günü sabır ile beklemektedir.
Emanete konu olan; emanetçinin bağrında ve sırrındadır. Bilinen ifade ile cebindedir.

Velhasıl.
Her insanın, kefeninde cebi vardır.
Kefenin de cebi vardır azizim…

Paylaşarak Destek Olun

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir